top of page
Yazarın fotoğrafıMevlüt Kaan Akçatepe

Armoni

Bundan yıllar önce, henüz bir ilkokul öğrencisiyken bir şey keşfetmiştim. O zamanlar sınıf öğretmenimiz pek çok öğretmenin yaptığı üzere dersten arta kalan vakitlerde sesi güzel bazı arkadaşlarımızı sınıfın önüne çıkartır ve onlara şarkı söyletirdi. Bir kız arkadaşımız -tahtaya sık sık çıkanlardan fakat en az dinlenenlerden- her çıkışında aynı şarkıyı söylerdi, Rüzgar. Ondan o şarkıyı dinlediğimde gözyaşlarımı zorlukla saklardım ve öğretmenim bunu daima fark ederdi çünkü bariz şekilde sınıfta şarkıyla beraber duygulanan tek kişi bendim. Bir gün gözyaşlarımı saklamam pek mümkün olmadı, öğretmenim dersler bittiğinde yanıma geldi ve iyi olup olmadığımı sordu. İyi olduğumu ve sadece şarkının beni çok etkilediğini söyledim ve sorma ihtiyacı hissettim, “Öğretmenim neden sadece ben bir şeyler hissediyorum, diğerleri neden bir şey hissetmiyor?” ve hocam cevapladı…


Yıllar sonra, Genç Sanat’a ilk gelişimin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra, şiir kitabım çıktığında, karanlık sokaklarda ve aydınlanmış odalarda, her yerde bu soruyu sormaya devam ettim. İnsanlar niçin sanat karşısında bir şey hissetmekte bu kadar zorlanıyor, niçin herkes hislenmekten bu kadar uzak?


Bu soru okları bir süre sonra beni de buldu, anlamlandıramadığım o hissizliği kendimde de fark etmiştim. Bir gün Enver ağabey ile bir Sultanahmet yürüyüşünde artık Genç Sanat için yazıp çizerken zorlandığımı, bir şey hissedemediğimi ve bir değişim dönüşümün gerekli olduğunu yoksa bu işin yavaş yavaş yüzüstü bırakılacağını düşündüğümü söyledim. Enver ağabey de benzer şekilde düşünüyordu, o sırada e-derginin Genel Yayın Yönetmeni olan Ömer Faruk ağabey de bizim gibi düşünüyordu. Genç Sanat’ın miadının dolduğu, artık kimseye heyecan vermediği fikrine çok yakındık. Bu fikir hepimizin göğsüne oturmak üzereyken ezkaza bir metro çıkışında ‘Rüzgar’ı mırıldanan bir sokak sanatçısına denk geldim. O an hocamın cevabını hatırladım ve düşünmeye başladım. Evvela hocamın cevabındaki en mühim unsurun niçin kaybolduğunu tespit etmeye çalıştım. E-dergicilik epey kolektif bir çabaydı ve bu aşırı kolektif yapı birtakım marazlar doğuruyordu. Her şeyden önce yazar ve okur arasında etkileşim durma noktasına gelmişti, derginin tirajı binlerle ölçülse de bir yazı için okur geri dönüşü almak imkansıza yakındı. Ayrıca eserlerin tekil değeri formatın teknik yetersizliği sebebiyle ölçülemez durumdaydı ve hepsinden de ötesi ayda bir kere ortalama yirmi otuz eserle okur karşısına çıkmanın bu üretim çıl­gınlığında pek bir anlamı kalmamıştı. Kararımı verdim ve Enver ağabeyi arayıp bir buluşma ayarladım. Maltepe’de dört kişi buluşup saatlerce bu mesele üzerine konuştuk. Nihayetinde aldığımız ve ekibe sunmaktan emin olduğumuz karar Genç Sanat’ı bir çevrimiçi sanat platformuna dönüştürmek oldu.


Bu karardan sonra Enver ve Ömer ağabey bu yeni platformun yönetimini bana bırakmanın en doğru tercih olduğuna karar verdiler ve benim için daha önce hiç girişmediğim zorlu bir macera başlamış oldu. Her şeyden önce hiç bilmediğim bir iş olan internet sitesi tasarlama işine koyuldum, sonra yine daha önce hiç tecrübe etmediğim şekilde “Ekibimiz”de görmek istediğim yazarlara teklifler götürdüm. Epey yoğun ve heyecanlı geçen iki ayın sonunda Genç Sanat artık yeni hüviyetine kavuşmuştu. Olağan şartlarda bu işe girişen her insan şüpheye düşer, acabalarla güreşir ve nihayet ümitsizliğe kapılır. Ben bu negatif hislerin hiçbirini tatmadım çünkü hocama “Öğretmenim neden sadece ben bir şeyler hissediyorum, diğerleri neden bir şey hissetmiyor?” diye sorduğumda hocam bana “Seninle arkadaşın arasında bir uyum var Mevlüt Kaan, diğerleri bu uyuma sahip olmadığı için bir şey hissetmiyor” demişti ve ben ta o zaman yıllar sonra Genç Sanat’ta kullanacağım şeyi keşfetmiştim.


Evet, bu sanat platformu fikrinden hiç şüphe etmedim çünkü benim gibi birçok yazarımızın kaybettiği, eksilen, yok olmak üzere olan şey buydu, bütün mesele buydu, bütün mesele bir armoni yakalamaktan ibaretti. Yazarla okur arasında, okurla editör arasında, editörle yazar arasında, uzayıp giden bağlantılar arasında yakalanacak, peşi bırakılmaması gereken bir armoni…



Meselenin kişisel tarafını böylece açıkladıktan sonra armoninin peşine bir yazar değil de editör olarak düşmek ve sevgili okurlarımıza Genç Sanat’ın misyonundan hiçbir şey kaybetmediğini söylemek isterim, Genç Sanat olarak en büyük amacımız edebiyat dünyamıza yeni sanatçılar kazandırmak olmuştur, bu böyle olmaya devam edecek. Fakat bu süreçte vizyonumuza birtakım eklemeler yapacağız. Evvela sürekli eser paylaşımına açık olduğumuz “Ekibimiz”in dışından gelecek eserlerin seçimi sırasında çok daha seçici olacağız, yalnızca nitelikli eserleri paylaşmak gibi bir ilkemiz olacak. Bununla beraber bize eserlerini gönderen tüm sanatçılarla sıkı iletişim içerisinde olup onlarla beraber sanat üzerine düşünmekten de asla vazgeçmeyeceğiz. Bunun yanı sıra yirmi beş yaşını aşmamış gelecek vaat eden sanatçılarla düzenleyeceğimiz Nesir Kulübü ve Şiir Kulübü gibi süreğen etkinlikler aracılığıyla vakfımızda toplanarak zamanla hem kalemimizi daha iyi tanıyacak ve kuvvetlendirecek hem de “Ekibimiz”i yeni ve genç yüzlerle büyüteceğiz.


Mevcut ve gelecekteki duruşumuzu da böylece izah ettikten sonra sizlere platformumuzu bir nebze tanıtmak isterim. Platformumuzda şu anlık beş farklı içerik sahası bulunmakta. Bunlar sırasıyla Şiir, Düzyazı, Polemik, Kritik ve Galeri. ‘Şiir’ sahasında münferit şiirler, çeviri şiirler veya manzum hikayeler; ‘Düzyazı’ sahasında öykü, masal, deneme, gezi yazısı, makale, tefrika vb. nesir anlatılar; ‘Kritik’ sahasında ise yazar kritiği, eser kritiği, tür kritiği, şiir kritiği veya öykü kritiği gibi incelemesi ve eleştirisi yapılabilecek her türlü edebi unsurun kritiği olacak. ‘Polemik’ sahasında da edebi düello diye tabir edebileceğimiz güncel kalem kavgalarına şahit olacaksınız. Son olarak Galeri alanında ise fotoğraf, illüstrasyon, karikatür vb. görsel sanat eserlerini takdirinize sunacağız. Bu sahalar dışında sürekli paylaşım yapılmayacak olan ‘Dosya’ adında bir sahamız mevcut, bu alanda özenle hazırlayacağımız özel dosyalarımız belirli bir paylaşım periyoduna bağlı kalınmaksızın sizlerle buluşacak. ‘Arşiv’ alanında ise Genç Sanat’ın e-dergi macerasındaki tüm sayılarına ücretsiz olarak ulaşabileceksiniz. Ve nihayet menü çubuğunun en altında, bütün bu emeği sırtlıyormuş gibi gözüken ve öyle de olan “Ekibimiz” alanında ise Genç Sanat’ın bir parçası olan isimleri görebileceksiniz ve bu isimlerin üzerine tıkladığınızda onların Genç Sanat’ta paylaştıkları bütün eserlere ulaşabileceksiniz. Şimdi, final mesajıma geçmeden önce sizlerle “Ekibimiz”de yer almayı kabul ederek bu yolculuğun ilk adımını atan kıymetli isimleri paylaşmak isterim:


Mevlüt Kaan Akçatepe, Abdullah Emre Aladağ, Almira Koç, Bahadırhan Dinçaslan, Bilge Miray Aslan, Bleda Yaman, Emrah Ece, Enver Aykol, Esma Belkıs Sayın, Fatih Çavdar, Fatma Aksu, Gülsüm Kuş Aykol, Hatice Üçkardaş, İbrahim Ali, Kerim Ak, Mehmet Berk Yaltırık, Mehmet Can Kuyucu, Mehmet Kaan Eğretli, Merve Köken, Muhammed Akif Kalaycı, Muhammed Atakur, Mustafa Batuhan Bozkurt, Ömer Faruk Yazıcı, Sıla Deniz Sılaydın, Sümeyye Gülcan, Ufuk Aykol, Ufuk Saz, Zehra Gök, Zehra Korkmaz, Zeynep Hilal Demirci…



Velhasıl, bu akşam bir şarkı başlıyor, hepimizi ferahlatacak bir rüzgar geliyor. Bundan sonra uçsuz bucaksız hayallerimi hayalleriniz kılabildiğim, bugüne kadar oluşan pozitif atmosferi koruyabildiğim ölçüde Genç Sanat’ın yıllar sonra edebiyatımızın çehresini değiştiren platform olarak hatırlanması mümkün, en azından ben bunu başarmak için armoninin peşinden sonuna kadar koşacak, bu şarkıyı sonsuza kadar söyleyeceğim. Ve günün sonunda, bir gün Genç Sanat’ı emin ellere teslim etmem gerektiğinde bir editör olarak arkamda şık ve saygı duyulan bir imaj, yayınevlerinin reddedemeyeceği bir referans kaynağı ve armoninin peşinden koşan yüz binlerce insan görmeyi bekleyeceğim.


O hâlde, yarın ilk paylaşımımızda, Mehmet Berk Yaltırık’ın “Kuledeki Gece Bekçisi” öyküsünde buluşmak üzere…


𝄞


296 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page