Aytmatov'a Bir Bakış
- Ubeyde Hasan Tokmak
- 28 Şub
- 5 dakikada okunur
O büyük sanatçı Cengiz Aytmatov’un sihirli kalemi hakkında söylenecek ve yazılacak cümlelerin ucu bucağı yoktur. O; felsefeci, psikolog, romantik bir ressam…
Güzel tabiatın harika sırlarına arzu duyup hoş kokulu çiçekleri koklar, insanlığı, iyiliği, insanoğlunun adına ebedi olarak yazılan ‘’ insanlık’’ adındaki kutsal ad için mücadele ve hayatın bin bir türlü karışık, derin felsefi düşüncelerini tanıyarak öğrenir, çetrefilli soruların cevabını bulur.
Büyük usta Aytmatov’un eserlerini ele almadan da geçmemek gerekir:
Beyaz Gemi:
Hikayenin özünü Boynuzlu Maral Ana ile ilgili efsane ve orman hududunda yaşayan insanların doğal hayatı oluşturur. Aytmatov, Kırgız halkının tarihine ve etnoğrafyasına bugünün şartlarına göre bakarak, birkaç asır boyunca nesilden nesile geçen manevi kültüre dayanır, onları kahramanların düşünceleri ve dünya görüşüne bağlar.
Çocuğun hayal ve arzuları hayata alışmaya çalışan kavrayışları kendisini saran çevresiyle şartlanmıştır. Gölün ışık saçan masmavi kenarından Beyaz gemi süzülerek gelmektedir. Çocuk, anneannesinin yıkadığı gömleğini buzağının ağzında çiğnendiğini anneannesinin buna öfkelendiğini duyar. Beyaz gemiyi görür ve beğenir. Çocuk, gemiye doğru gider, tayfa olan babasıyla buluşur, içinde yanıp tutuşan duygularını babasına döker.
Eserdeki Maral Ana ile ilgili efsane, teknolojinin son sürat yayıldığı bir dönemde çözülemeyen ekolojik meseleye milli mana vermek gerektiğini anlatmak ister. Bununla birlikte ilerde folklorik motifler karakterle sıkı ilişki içerisinde bütün bir tema çizgisini oluşturur ve eserde ideolojik, estetik değerleri gösteren araçlar kullanılır.
Maral Ana hakkında kahramanların düşünceleri eserin temasında işlenmiştir. Maral Ana’nın vurulması Momun için masalın sonudur. Çocuğa verecek cevabı nedir? Ataların, ervahların önünde aklanabilir mi? Peki ya kendi vicdanının önünde!... O, bu yüzden çocuğun yüzüne direk bakamadan kendi eliyle yaptığı suçu, yaşadığı ıstırabı içki ile gidermek ister. Orozkul ise Maral Ana’nın beşiğe asılan kerametli boynuzunu parçalar.
Çocuk Orozkul’un kötü işlerine karşı çıkar, ikisi eserin başından sonuna kadar birbirlerine karşı gelirler,. Çocuğun berrak, saf duygularını yok etmek için Orozkul ne kadar kaba güç kullansa da onu yenemez. Çocuk parlayıp sönen hayatına ne kadar temiz vicdanla geldiyse, o temiz vicdanla da yaşayıp gider. Bizim için çocuğun balık olması zordur. Onun kötülüğe karışmadan cahillikle mücadelesi karşısında gururlanabiliriz. Çocuğun ölümü kendisinin saptadığı gibi onun yenilmesi değil, tersine ahlaki zaferi, düşüncesinin berrak enginliğidir.
İlk Öğretmen:
İlk öğretmen hikayesinde yazar komünist tipini yaratmıştır. İhtilalden sonra Düyşön’ün okulunda okuma yazma öğrenen Altınay gibi Kırgız gençleri akademik seviyede yükselirler. ‘’İlk Öğretmen’’ hikayesinde yazar akademik Suleymanova’nınDüyşön hakkında yazdığı mektubunda öğretmenine olan saygısını, kalbinde olan ilk sevgi ışıltısını ustaca betimlemiştir. 1920’li yılların başında Kızıl Ordu’da biraz okuma yazma öğrenmiş fakir bir çocuk olan Düyşon, Kırgız köylerinden birine öğretmen olarak gönderilir. Bir tarafta zenginlerin çeşitli engelleri, diğer tarafta cahil halkın anlayış farklılığı olmasına rağmen Sovyet okulunu açıp da Altınay gibi çocukları okutmak Düyşon’un en büyük idealidir. Onun genç nesle karşı gösterdiği sıcak yaklaşımlar sayesinde Altınay gibi Kırgız aydınların ilk temsilcileri yetişir.
3. Elveda Gülsarı:
Elveda Gülsarı hikayesinin başkahramanı Tanabay ve Gülsarı ile anlatılan savaşa kadarki ve savaştan sonraki dönemlerde olan olaylar, yazarın yeteneği ile yerel çerçeveden çıkarak genel toplumun ortak meselesi olur. Tanabay, kollektifleştirmeyi gerçekleştirmek, vatanı faşistlerden korumak, parçalanmış ekonomiyi düzeltmek için hayatı pahasına her zorlukları iradesi ile yenerek kendi çıkarlarını düşünen yöneticilere karşı komünist gibi açıkça mücadele eder. Yazar, yaşamımızda karşılaşacağımız olumsuz görüntülerin yüzünü Tanabay ve Gülsarı ile gösterir.
Aytmatov’un eserinde insan ile doğayı ayırmak mümkün değildir. Mesela; Gülsarı ile Tanabay birbiriyle özdeşleşir. At kişileştirilir, insan gibi düşünür, hatırlar, dertlenir; insan ise dünyanın karışıklığını, sevgiyi ve nefreti, iyilik ve kötülüğü, güzellik ve berbatlığı atla beraber öğrenir. Bu yüzden Gülsarı’nın ölümü Tanabay için yeri doldurulamayacak kadar acı bir kayıptır. At tipi, yazara Tanabay’ın huyunu güzel, etkili kılmayı, derinlerde barınan ve hemen kolayca insan gözüne ilişen hadiseleri kahramanın kaderinde çözüm yollarını arayarak göstermeyi, Tanabay’ın gönlündeki diyalektolojiyi Gülsarı’nın bakışıyla yansıtmayı mümkün kılmıştır.
Cemile:
Cemile hikayesi yayınlandığı dönemde edebiyat dünyasında ciddi yankılar uyandırdı, bunun yanında yazarın adını tüm dünyaya duyurdu.
Genç sanatçı Seyit, hayatında iz bırakan gençlik dönemini aradan uzun zaman geçtikten sonra tekrar o yıllara dönerek okuyucularına hatıralarını anlatır. Bu olayları incelemeye çalışır. Hikayedeki genç kahramanın hayatının güzelliğini, vatanın yüceliğini, aşkın sırlarını anlar. Seyit insan hayatında bulunan karmaşık birçok şeyi çözer. Daniyar; suskun, kapanık, toplumdan kaçan, biçare olarak görüldüyse de daha sonra su gibi temiz, cömert, insancıl, ağır işleri akıllıca yapabilen güçlü insan olarak görülür.
Sadık at bakıcısıyken çobanların eğlencesinde yapılan kız kovalamaca oyununda Cemile’ye ulaşamayınca dudaklarını ısırır, gurur meselesi yaparak onu kaçırır. Bu tablo onun aşka sorumsuzca baktığını gösterir. Sadık, savaştan gönderdiği mektuplarında da eşine aşağılayıcı bir tavır takınır, mektup bitiminde ‘’ … ve de eşim Cemile sağ salim mi?’’ diye bir cümle ile sadece onun hal hatırını sorar.
Cemile, Sadık’ın eşi olsa da ikisi arasındaki beraberlikte mutluluğun izi olmadığı için savaştan yaralı dönen Daniyar’la karşılaşarak duygularını ona yöneltir. Bu durumu Aytmatov şöyle tanımlamaktadır: “Bu insan kalbinde büyük sevgi taşıyan insandır. Onun bu sevgisi bana göre tek birine adanmış değildir; insana hayat veren yere, hayata olan sınırsız büyük sevgidir. O, bu aşkı içinde koruyarak söndürmeden onunla yaşamıştır. Bu mutluluk değil midir?” Demek ki Cemile kendi bahtını bulan kadın rolünde değerlendirilebilir.
Gün Olur Asra Bedel:
Gün Olur Asra Bedel romanında kardeş Kazak halkının yaşamı, tarihi ve yaşadığı zorluklar anlatılır. Bu eser Sarı Özök şeklinde adlandırılan uçsuz bucaksız bozkırı yararak geçen demiryolunun geçtiği Borondu istasyonunda kendilerini işe adamış Edigey, Kazangan, Abutaliplerin yaşamlarını yansıtan bir eserdir. Romana konu olan vaka bir gün içinde geçmesine rağmen aslında bir asra bedeldir. Roman da ismini bu bağlamdan alır.
Yazar sade bir hayat süren demiryolu işçilerinin hayatını anlatmakla insanoğlunun önündeki meselelere felsefi açıdan yaklaşmış olur. Kazangap ve Edigey karakterleriyle sadece bugünün emekçi insanları değil, halkın tarihi kaderini de görürüz.
Kardeşlik, dostluk, insanlar arasındaki ilişki yazarın romandaki baş temasıdır. Romanda asıl konu, bütün halkların barış içinde yaşamasına çağrıdır. Yazar bu güncel meseleyi çözmek için eserin vaka zeminine kurgu bölümlerini büyük ustalıkla ekler.
Dişi Kurdun Rüyaları :
Dişi Kurdun Rüyaları romanı kahramanlarının yaşamla, doğayla ilişkileri, felsefi görüşleri, düşünceleri, birbirine benzemeyen kaderleri, zamana uygun temanın yansıması gibi konuların hepsi herkesi düşündürür, duygulandırır. Çünkü eseri okuyan insan, yaşamın önemi hakkında bilgiler edinir. Toplumumuzda henüz çözülmeye çalışılan manzaralara göz yummamaya, umursamaz tavırlar takınmaya, doğanın dengesini bozan tabiat varlıklarını acımasızca öldüren düşüncesiz insanların sınır tanımaz hareketlerine karşı mücadele etmeye, şuurlu toplum ve halk için adil çalışmaya ve insanoğlunun mutluluk, baht, hürriyet için bir amaç doğrultusunda yaşaması gerektiğine vurgu yapılır.
Yazar gençler arasında bir soruna dönüşen uyuşturucu meselesini derinden işler ve uyuşturucunun zararlarından tamamen kurtulmak için toplumun kısa zamanda harekete geçmesi gerektiğini bildirir. Yazar, insan hayatına bir bulut gibi çöken nükleer tehlikeden korunmanın gecikmiş çarelerini kabul etmek gerektiğini belirtip kolları sıvamanın zamanının geldiğini söyler.
Kısacası Dişi Kurdun Rüyaları estetik bir öneme haiz trajik bir romandır. Bununla beraber romana sadece trajedik açıdan bakmak doğru değildir. Bu trajedi, günümüz ve gelecek için büyük bir derstir.
Cengiz Han'a Küsen Bulut:
Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanına yazdığı ek bölümdür. Yazar okuyucuyu romanında kaderi belirsiz olan Abutalip’le buluşturur. Zor bir dönemde kahramanın yaşadığı trajediyi kaleme almadan anlatmanın Aytmatov için mümkün olmadığını biliyoruz.
Cengiz Han’a Küsen Bulut aslında iki yönüyle birbirine bağlıdır. Birincisi Abutalip ve mankurtTansikbayev arasındaki uzlaşmaz çatışma, ikincisi dünyayı kan gölüne çeviren Cengiz Han trajedisidir.
Aytmatov bu tarihi efsanede insanoğlunun ebedi meselelerini araştırır. Bununla ilgili olarak Cengiz Han’ın dünyayı titreten şöhreti arkasında gizlenen basit insan psikolojisini çıkarır. Cengiz Han’ın iç dünyası mikroskop altına alındığında zaferden zafere ulaşıp kaygının ne demek olduğunu bilmeyen insanların kalplerinde birçok meseleyi çözemedikleri, gizli bir korku ve çaresizlik içinde oldukları açıkça görülür. Cengiz Han’ın savaş ve sefer yaşamı dışındaki yaşamından kesitler sunmak Aytmatov'un asıl amacıdır.
Aytmatov için beyaz bulut insanoğlunun hayatını devam ettiren, yaşamın ebediliğini gösteren ve vicdanın temizliğini yansıtan bir semboldür. O kolay ele geçmez. İyiliği, insanlığı, vicdanlı olmayı yansıtmak yazarın temel görevidir. Kötülüğe, adaletsizliğe karşı mücadele etmenin gerektiğini göstermek eserin felsefi ve ahlaki temelini oluşturmaktadır.
Zaten Aytmatov gibi büyük bir üstadın kalemi hep de iyiliğin, vicdanın ve insanlığın altını çizmez mi?
Comments